6 Temmuz 2020’de The Student and Exchange Visitor Program (SEVP) Amerika’da yükseköğrenim gören yaklaşık 1.100.000 uluslararası öğrenciyi ilgilendiren bir duyuru yayınlamıştı.
Duyurunun peşinden, işleyişin nasıl olacağına dair bir de açıklama geldi. Yeniden açılmayarak “salt online” eğitim verecek kurumların Sonbahar 2020 dönemi operasyonel planlarını 15 Temmuz’a kadar “Fall 2020 (Fully Online/Will not Reopen)–SchoolName and SchoolCode.” konulu bir maille ICE’ye bildirmeleri istendi.
“Salt online” dışında bir eğitim modeli izleyecek eğitim kurumlarına ise, operasyonel planlarını “Fall 2020 (in person/hybrid/modified session)–School Name and School Code” konulu bir maille ICE’ye bildirmeleri için 1 Ağustos’a kadar süre verildi.
Okullara, operasyonel planlarında bir değişiklik olması halinde ise, 10 gün içinde ICE’ye haber verme yükümlülüğü getirildi.
Ayrıca tüm okulların, 4 Ağustos’a kadar yeni vize alması gereken öğrencileri önceliklendirecek şekilde, her yabancı öğrenciye SEVIS üzerinde yeni bir I-20 formu düzenlemeleri gerekiyor.
Bu kararı yorumladığım yazımda, konuya çeşitli açılardan bakmış, kararın üniversiteleri en azından "hibrit eğitime" geçme konusunda zorlama hedefi güttüğünü belirtmiştim. Üniversitelerin “salt online” kararlarından vazgeçmemeleri, hükümetin de öğrenci vizelerini herhangi bir tolerans göstermeden olduğu gibi uygulamakta ısrarlı olması halinde, öğrenciler için seçenekleri sıralamıştım.
Kararın hemen ardından Massachusetts Institute of Technology ile birlikte Boston’daki Bölge Mahkemesi’nde yürütmenin durdurulması ve kararın iptali davası açan Harvard Üniversitesi rektörü Larry Bacow, bir açıklama yaparak, “Karmaşık bir probleme tek tip bir çözüm getirmek isteyen karardan büyük endişe duyuyoruz.Ülke çapında tüm üniversite ve kolejlerle birlikte çalışarak ilerleyeceğiz. Öğrencilerimiz eğitimleri için pek çok fedakarlıklarda bulunuyorlar. Eğitim yılı ortasında ülkeden ayrılmaya zorlanacakları endişesi taşımadan eğitimlerine devam edebilmeleri adına yapabileceğimiz her şeyi yapacağız” dedi.
Muhtemelen süreçten bağımsız olarak ama aynı gün, IVY League okullarından önceden planlanmış ortak bir açıklama geldi ve Sonbahar döneminde üniversiteler arası hiçbir spor karşılaşmasının yapılmayacağı belirtildi.
Okulların açılmamaları halinde devlet katkısını kesebileceğini belirten Başkan Trump’a rağmen, 13 Temmuz itibariyle, Harvard ve MIT tarafından açılan davaya katılan veya bulundukları eyaletlerde ayrı dava açan üniversitelerin sayısı 200’ü buldu. Yabancı öğrencilerin vize kısıtlaması kararı üzerinden hükümetle üniversiteler arasında süren yargı mücadelesine, kısıtlamayı “duyarsız ve acımasız” olarak tanımlayan bir dava dilekçesi sunan 17 eyaletin de katılmasıyla, konunun boyutları genişlemiş oldu.
Amerikan hükümeti, 2019 Haziran ayında da “Dreamers” olarak tanımlanan 700.000 genç göçmeni koruyan DACA programını sonlandıracağını duyurmuş, ancak mahkeme kararı erteleyerek, çocuk yaşta Amerika’ya gelen göçmenlerin sınır dışı edilme riskini, en azından bir süreliğine ortadan kaldırmıştı. Bu olay sonrasında üniversiteler Ekim ayında Presidents' Alliance on Immigration and Higher Education çatısı altında toplanarak, yabancı öğrencilerin haklarını ilgilendiren konularda ortak çalışmalar yapma kararı almışlardı.
Açılan davaların öğrenciler lehine sonuçlanması halinde, F-1 ve M-1 öğrencileri, “salt online” ders alsalar da kampüste veya Amerika’da bulunabilecekler.
HANGİ OKUL NE YAPACAK?
Yaşadığımız sıradışı pandemi döneminde, her ne kadar birbirinden bağımsız görünmese de, derslerin online olması ve kampüste konaklayabilme üniversiteler tarafından iki ayrı başlık olarak değerlendirmeye alınmak zorunda kaldı.
Amerika’da üniversite kampüsleri şehir kampüsü -urban-, banliyö kampüsü -suburban- ve kırsal kampüs -rural- olmak üzere üç kategoride değerlendiriliyor. Özellikle kalabalık şehirlerin içine entegre olmuş kampüslerde şehir nüfusu ile iç içe süren kampüs hayatı dolayısıyla pandemi riski daha büyük.
UPenn, Johns Hopkins, Carnegie Mellon, UChi, Columbia, WashU, NYU, Boston, Duke, Vanderbilt, USC, Northeastern, Georgetown, UCLA, Rice, George Washington, Tufts, Harvard, MIT, Brown, Stanford, Yale, Northwestern gibi şehir kampüsüne sahip okulların, tüm öğrencileri kampüse toplayıp bir pandemi merkezi haline gelmek istememeleri anlaşılabilir bir karar.
Öğrenci sayısının fazla olması da bir diğer risk faktörü. Sosyal, sportif ve sanatsal hayatın çok yoğun olduğu Amerikan üniversite hayatında ne kadar çok öğrenci aynı ortamı paylaşırsa risk o kadar büyüyor. Öğrenci sayıları 2.000 ila 40.000 arasında değişen okullar derslerin yapısına karar verirken bu faktörü de dikkate almak zorundalar.
Cambridge Massachusetts’de şehir içi bir kampüsü olan Harvard’da tam zamanlı 21.000 öğrenci yükseköğrenim görüyor. Okul tüm dersler online verilecek olmasına rağmen, okula bu yıl başlayacak öğrencileri yurtlara kabul edeceğini duyurmuştu. Devam eden öğrencilerden de kendi ülkesinde kalması halinde saat farkı başta olmak üzere internet, çalışma ortamı, sosyoekonomik koşullar ve hatta politik gerekçelerle üniversite eğitimini sürdüremeyeceğini düşünen öğrencilerin yurtta kalabileceklerini belirtmişti. 12 Temmuz'da yaptığı açıklamayla da laboratuvarlarını açacağını duyurdu.
Amherst, Massachusetts’de banliyöde bir kampüse sahip Amherst ise, 1.843 öğrencisini kampüste ağırlamaya hazır ancak eğitim deslere katılan öğrenci sayısına göre kısmen online kısmen yüz yüze gerçekleşecek. Amherst de bir duyuru yayınlayarak öğrencilerini yapmaları gerekenler hakkında bilgilendirdi.
New Jersey’de bulunan ve çevresinde kendi yerleşim alanını oluşturan Princeton ise, banliyödeki kampüsünde 8.000 öğrenciye eğitim veriyor. Lisans düzeyinde sonbahar döneminde 1 ve 3, ilkbahar döneminde ise 2 ve 4. sınıf öğrencilerini kampüse kabul edeceğini belirten Princeton, kampüste kalmayan öğrencilerin tüm derslerini online alacağını duyurmuştu. Böylece yurt nüfusunu yarı yarıya azaltmış olacaktı.
New Haven, Connecticut’da yer alan 12.400 öğrencinin eğitim gördüğü Yale ise bu yıl eğitimine başlayacak öğrencilerine üç seçenek sunmuştu. Sonbaharda bire bir ders yapılacağını ama ilkbahar derslerinin online olacağını duyuran okul, yeni başlayacak öğrencilerin isterlerse ilkbahar döneminde izin alabileceklerini, isterlerse tüm yıl “gap year” alabileceklerini belirtti.
New York Ithaca’da kırsal bir kampüse sahip 22.300 öğrencili Cornell ise, Mayıs sonunda yaptığı duyuruda hibrit bir eğitim sistemi planladıklarını duyurmuştu. Bu plan çerçevesinde uluslararası öğrencileri herhangi bir risk yaşamayan Cornell, davaya katılan okullardan biri oldu.
New York, Hamilton’da 3.000’e yakın öğrencisi ile kırsal bir kampüste eğitim veren Colgate pandemi sürecinde yurtlarını kapatmayan üniversitelerden biri oldu. Aralarında oğlumun da bulunduğu yarısı yabancı öğrencilerden oluşan 300 kişilik bir topluluğu hem ilkbahar 2020 döneminde hem de yaz ayları boyunca yurtlarda misafir etmeyi sürdüren Colgate, ICE açıklamasının yayınlandığı gün öğrencilerine bir duyuru gönderdi. Sonbahar 2020’den itibaren hibrit eğitim modeli uygulanacağından öğrencilerin endişelenmesine gerek olmadığını, bu karar dolayısıyla mağduriyet yaşamamaları için gereken her tür önlemin alınacağını belirtti. Hemen ardından da “öğrencilerimiz adına bir risk olmasa da bu itiraz edilmesi gereken bir karardır” diyerek açılan davaya katıldı.
Lisans düzeyindeki 226.125 öğrencisinden 27.205'i, yüksek lisans düzeyinde ise 58.941 öğrencisinden 13.995'i olmak üzere toplam 41.200 yabancı öğrenciye eğitim veren University of California sisteminde yer alan kampüsler de, hibrit eğitim uygulayacak olmalarına rağmen kararın iptali için dava açan okullar arasında yer aldılar.
Amerika’da eğitim almayı düşünen öğrencilere
Yaşanan bu karmaşa ve alınan olumsuz kararlar, Amerika’da eğitim alma konusundaki hedefini yeniden gözden geçirmene belki de hayallerinden vazgeçme noktasına gelmene neden olmasın. Sakin ol! Tüm dünya ülkelerinde benzerleri yaşanabilecek olumsuzluklar bunlar. Özgürlükler ülkesi Amerika’da olmaz dediğimiz kimi olumsuzlukların, insanlık tarihinde ender görülen bir pandemiyle üst üste gelmesi de ayrı bir talihsizlik.
Unutmamak gerekir ki, bir ülkenin karakterini belirleyen en önemli unsur halkının düşünce yapısıdır. Yönetimlerin aldığı kararlar, toplumdaki sivil, idari ve yasal organizasyonlar tarafından benimsenmedikçe yerleşip uygulanması mümkün olmaz.
Amerika 2019 itibariyle 1.095.299 uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapıyor. Bunların 10.159’u Türkiye’den giden gençler. Bu sayıya bir gecede ulaşılmadı. Kimse üniversiteleri yabancı öğrenci almaya zorlamadı. Üniversiteler tarafından başlatılan ve geliştirilen inisiyatifler sayesinde bu kadar çok öğrenci Amerika’da okuma şansını yakalıyor.
Sürekli işin ekonomik tarafının vurgulandığını, uluslararası öğrencileri kaybetmesi halinde Amerika’nın ne kadarlık bir ekonomik kayba uğrayacağının altının çizildiğini duyuyorum. Bu da önemli başlıklardan biri ancak Amerika’daki üniversitelerin pek çok uluslararası öğrenciye tam burs ile eğitim olanağı sağladığını unutmamak gerek. Çünkü öğrencilerin birbirlerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu düşünen bir sistem var. Zekayı ve çalışkanlığı, ırkına, cinsiyetine, milliyetine bakmaksızın yücelten ve en iyi şekilde değerlendirmek isteyen bu sistemin, yabancı öğrencilerden vazgeçmesi düşünülemez.
Pandemiler geçer, yönetimler fikir değiştirir, ama uzun yıllar içinde varılan ortak değerlerin ve görüş birliklerinin değişmesi çok daha zordur ve uzun süre alır. Hedeflerinizden şaşmayın, moralinizi bozmadan çalışmaya devam edin.
Комментарии