COVID-19 tüm dünyayı gafil avladı. Kişisel ve toplumsal standartlarımız ve değer yargılarımızı değiştirmekle kalmadı, gelecekten beklentilerimizi ve hedeflerimizi gözden geçirmeye zorladı hepimizi. Hayatı yaşadığı ülke sınırlarıyla kısıtlı olmayanlar için, değerlendirilmesi, düşünülmesi gereken daha çok konu var.
Ben de eğitimini Amerika’da sürdürmek isteyen öğrenciler için okul seçiminde dikkate almalarını önerdiğim bir konuya değinmek istiyorum.
Amerika’da yabancı öğrenci vizeleri ile ilgili krizleri daha önce değerlendirmiştim. [1], [2]. Son gelinen noktada eğitimi salt online yapmaya karar veren okullara bu yıl başlayacak öğrencilerin vize almaları mümkün olmayacak, eğitimlerine Amerika dışından online olarak başlayabilecekler. [3]
Üniversiteler eğitimin ne kadarının bire bir ne kadarının online olacağına karar verirken, sahip oldukları fiziksel koşullar, yurt kapasiteleri, bulundukları coğrafya, büyük şehirlere ve sosyal hayata ne kadar yakın oldukları, öğrencilerin kampüs hayatı dışında kalan yaşam alışkanlıkları gibi pek çok parametreyi göz önüne almak zorundalar.
Kampüsün niteliği ve kapasitesi, fiziksel mesafe gerektiren pandemi döneminde daha da önem kazandı.
Amerika’da üniversiteler kampüs yapılarına göre farklı şekillerde değerlendiriliyor.
İlk değerlendirme yöntemi, kampüste barınma tercihleri ve olanakları ile ilgili. Öğrencilerin genellikle kampüste barınmayı tercih ettiği okullar “residential”, diğerleri ise “commuter” olarak adlandırılıyor. Her iki kampüs türünde de “ilk yıl öğrencileri için yurt garantisi” veren okullar bulmak mümkün. Tüm lisans öğrencilerine yurt sağlayabilmek ise genelde residential kampüslerde daha sık rastlanan bir avantaj ama commuter okullardan da tüm öğrencilerine yetecek yurt kapasitesi olanlar var.
Seçeceğiniz okulun tüm öğrencilerine konaklama garantisi verecek kadar kapasitesi olması önemli.
Bu tüm kapasiteyi dolduracakları anlamına gelmiyor elbette, ama öncelikle uluslararası öğrenciler olmak üzere kampüste konaklamak zorunda olan öğrencilerine olanak sağlayabilecek potansiyelleri olduğunu gösteriyor.
Öte yandan öğrencilerin kampüste konaklamayı tercih etmemiş olması, sadece yurt niteliğiyle ilgili değil. Bulunulan bölge, alternatif konaklama yöntemlerinin avantajları bu kararda etkili olabiliyor. Ama pandemi döneminde imkan varsa kampüste kalmak, özellikle uluslararası öğrenciler için en güvenlikli seçenek.
Kampüste kalmak, sadece konaklama açısından güvenlik sağlamıyor, aynı zamanda okulun yemek, spor, kütüphane ve benzeri olanaklarından dilediğiniz gibi faydalanabilmeniz demek. Yurtta diğer öğrencilerle aynı ortamı paylaşmak konusunda endişeleriniz olabilir ama okullar, sağlık için uyulması gereken kurallarda son derece sıkı politikalar izliyorlar. Öğrencilerin sağlık durumlarını gözlem altında tutuyorlar. Yurt imkanları kısıtlı bir okul seçmeniz halinde, kampüs dışında konaklama, yeme içme ve diğer sosyal alanlarda karşılaşacağınız riskler çok daha fazla.
Kampüsün yer aldığı coğrafya bir diğer önemli başlık. Üniversiteler yerlerine göre “Kırsal-rural”, “Banliyö-suburban” ve “Şehir-urban” olmak üzere üç kategoriye ayrılıyor.
Pek çok öğrenci, şehir kampüslerinde şehrin kültür, sanat ve eğlence hayatı ile iç içe bir eğitim ortamının hayalini kursa da, pandemi döneminde en şanslı olan öğrenciler kırsal kampüslerde okuyanlar oldu.
Şehir kampüslerinin hatta banliyö kategorisinde olmasında rağmen yakın yerleşimlerin nüfusunun fazla olduğu kampüslerin bu dönemde daha fazla olumsuzluk yaşadığına şahit olduk. Kalabalık nüfuslu kentlerde sağlık sisteminde tıkanmalar yaşanabiliyor. Daha az nüfuslu bölgelerde pandemiden etkilenme ihtimali de, sağlık sisteminin zorlanması ihtimali de daha düşük.
Biraz da sayılardan bahsedelim: CollegeBoard’da yer alan dört yıllık 2.196 üniversiteye baktığımızda, “ilk yıl” öğrencilerine yurt garantisi veren 1.167, tüm lisans öğrencilerine yurt garantisi veren 483 okul görüyoruz. Yani okulların yarısında ilk yıl için dahi konaklama garantisi alamayabilirsiniz. “Residential” kategorisinde 1.189 commuter kategorisinde ise 994 okul yer alıyor. Residential okulların 980’i yeni başlayan öğrencilere, 432’si ise tüm lisans öğrencilerine barınma olanağı sağlayabiliyor. Commuter okullarda ilk yıl öğrencilerine yurt garantisi veren okul sayısı 187 iken, tüm lisans öğrencilerine yurt verebilen commuter okul sayısı 51 ile sınırlı.
Kırsalda yer alan 428 üniversiteden 341’i residential, ama tüm öğrencilerine yurt sağlayabilenlerin sayısı 164. Banliyöde 925, şehirde 839 kampüs olduğunu görüyoruz. Şehir kampüslerinin 83’ü, banliyö kampüslerinin ise 223’ü tüm lisans öğrencilerine yurt sağlama kapasitesine sahip.
Son olarak sıkça sorulan “hangi eyalette bir okul seçmek daha akıllıca” konusuna gelelim. Bu sorunun kaynağı genellikle televizyonlara çıkan “falanca eyalette çok vaka var”, “filanca eyalette maske takılmıyor” tarzı haberler. Bunların okul seçiminizi etkileyecek yargılara dönüşmesine izin vermeyin. Dinlediğiniz haberler eyaletin hangi bölgesinde geçiyor muhtemelen bilemezsiniz. Amerika’da her biri bir ülke büyüklüğünde 50 eyalet var. Hepsinde büyük şehirler, küçük şehirler ve kasabalar var. Hepsinde kırsalda, banliyöde, büyük şehirlerde okullar var. Bu okulların kiminin barınma kapasitesi yeterli, kiminin yetersiz. Sizin için önemli olan bu. Bir eyalette “sokakta” olan biteni, ne siz kontrol edebilirsiniz, ne de seçeceğiniz okul... Kaldı ki, pandemi sürecinde dünyanın her yerinde benzer olumsuzluklarla karşılaşabilirsiniz. Üstelik olumsuz olayların yaşanmadığı bölgelerdeki okullara, bu olayların yaşandığı bölgelerden gelen öğrenciler de olacaktır.
Başvuru listenizi oluştururken, önce okulların sağlık ve güvenlik politikalarını okuyun. Kampüs yapısına bakın ve size güvenli bir barınma sağlayıp sağlayamayacağını açıklığa kavuşturun.
Sorularınız olursa, bana yazın...
Commentaires